Monday, June 13, 2016

Yıldızlararası - Interstellar


Cooper (Matthew McConaughey): Filmin kahramanı, eski astronot, sonra çiftçi.
Murphy (Mackenzie Foy - Jessica Chastain): Cooper’ın kızı, büyüdüğünde de çok zeki bir bilimci.
Dr. Brand (Anne Hathaway): Cooper’la birlikte uzay yolculuğuna çıkan bilim insanı Prof. Brand’in kızı
Prof. Brand (Michael Caine): Cooper’ın astronotken çalıştığı ve onun uçurduğu uzay aracını tasarlayan bilim insanı
Dr. Mann (Matt Damon): Çok akıllı bir bilim insanı, ilk 12 bilimciyle birlikte kara delikten geçip ayrı bir gezegene gitmiştir.

Yönetmen: Christopher Nolen
Danışman: Kip Thorne

Kısaca konu:

İnsanlık iklim değişikliği nedeniyle yok olmaya doğru gitmektedir. Cooper kızı, oğlu ve kayınpederi ile bir çiftlikte yaşamaktadır. Kızı odasında bir hayalet olduğunu söyler ve kum fırtınası çıkan bir gün odaya dolan tozların yere şeritler halinde çöktüğünü gören Cooper ve Murphy hayalet olmadığını, birinin onlarla yer çekimini kullanarak haberleşmeye çalıştığını fark ederler. Haberleşme sonunda bir yerin koordinatlarını öğrenirler ve oraya gittiklerinde NASA’nın orada gizli bir üs kurduğunu öğrenirler. NASA bir süre önce Satürn’ün çevresinde bir kara delik keşfetmiş ve o kara delikten geçerek diğer taraftaki 12 gezegene 12 bilim insanı göndermiştir. Şimdi hazırladıkları araçla bu 12 gezegenden hangisinin yaşamaya uygun olduğunu keşfedip hem orada götürdükleri embriyolarla bir koloni başlatıp hem de yeryüzüne dönerek Dünya’ya koloni gemileriyle oraya gidebilmeleri için yol gösterecektirler. Cooper bu gemiyi kullanacak kişi olmayı kabul eder; çünkü Prof. Brand ona, Cooper gidip dönene kadar insanlığı uzaya çıkartabilecek denklemleri çözeceğine söz vermiştir. Cooper, Dr. Brand ve iki bilimci daha yola koyulurlar. Kara delikten geçtikten sonra üç gezegenden sinyal alırlar. Bunların en yakın olanına inerler, ama bu bir kara deliğe çok yakın olduğu için tamamı denizlerle kaplıdır ve denizdeki dev dalgalar yaşamayı imkansız kılmaktadır. Orada bir bilimci ölür geri kalanlar ikinci gezegende olan Dr. Mann’i bulmak üzere oraya giderler. Oraya indikten bir süre sonra Dr. Mann’in aslında çıldırmış olduğunu ve o gezegende hayat olamayacağını görürler ama bu sırada diğer bilim insanı ve Dr. Mann ölür, uzay araçları da büyük zarar görür. Dr. Brand’in sağ kurtulup umut veren üçüncü gezegene gidebilmesi için Cooper kendisini feda eder, Dr. Brand kurtulup üçüncü gezegene gider, Cooper da kara deliğe doğru düşer. Kara deliğe doğru düşerken yer çekimi ile ona mesaj veren varlıklar Cooper için 4 boyutu algılayabildiği bir yapı hazırlarlar. Bu yapı Murphy’nin odasındaki kitaplığın arkasıdır. Buradan Cooper sadece yer çekimini kullanarak herhangi bir zamanda karşısında duran Murphy veya kendisinin o zamanki haline mesaj gönderebilmektedir. Böylelikle Cooper önce kendisine NASA üssünün nerede olduğunu söyler sonra da Murphy’nin artık büyüyüp bilimci olmuş haline kara delik ve yer çekimi ile elde ettikleri ilgili önemli bilgileri verir. Murphy bu bilgileri kullanarak yer çekimine hükmetmeyi sağlayan denklemleri çözer. Bu noktada varlıkların yaptığı yapı çöker ve Cooper bir hastanede uyanır. Aradan 90 sene geçmiştir ve insanlık yok olmamış hatta gelişmiştir. Bu gelişmeyi sağlayan da Murphy’in çözdüğü denklemlerdir. Murphy yaşlı halinde babasını ziyarete gelir ve ona Dr. Brand’in yanına gitmesini söyler, Cooper da onun dediğini yapar.

Bilimin dokundukları:

Öncelikle film 21. yüzyılın sonlarında geçiyor. Artık büyük teknolojik ilerlemelerin olduğu çağ geride kalmıştır. Hatta endüstri bile artık basit makinelerin üretimi noktasına gerilemiştir. Bu durumda gizli gizli çalışan NASA insanlığı Satürn’e götürmenin bir yolunu bulmuştur. Bugün gizli gizli çalışmadan ve Dünya’nın neredeyse tüm teknolojisi hizmetinde olmasına rağmen NASA insanları Ay’a bile götürmekten uzakken teknolojinin o kadar gerilediği bir ortamda Satürn’e önce 12 ayrı insanlı uzay aracı, sonra da neredeyse dev bir uzay istasyonu göndermesi neredeyse imkansızdır.

Bugün insanları uzaya götüren uzay araçlarının fırlatılışını çoğumuz görmüşüzdür. Bu fırlatma sırasında fırlatma rampasının neredeyse kilometrelerce çevresi boşaltılır çünkü fırlatma sırasında çıkan ısı ve basınç son derece yüksektir. Bu filmde uzay aracını fırlatan roket sistemi neredeyse bugünkü sistemlerle aynıdır. Bunda da fazlaca şaşıracak bir şey yok çünkü Ay’a gitmemizin üzerinden neredeyse elli yıl geçmiş olmasına rağmen insanları ve uyduları uzaya fırlatan teknoloji elli yıl önceki teknoloji ile neredeyse aynıdır. Ancak bugün fırlatma rampasının kilometrelerce çevresini boşaltmamız gerekirken filmde bu rampanın insanların yaşadığı ve ofislerin bulunduğu bir binanın içinde yer alması tamamen saçmalıktır.
Yer çekimine hükmetme:
Cooper yere doğru süzülen tozların karşısında otururken “hayalet değil, yer çekimi” der ve elindeki parayı tozlara doğru atar ve para toz kümelerinden birine düşer. Burada esas anlatmak istediği biraz anlaşılmaz olmuş olabilir. O yere doğru akan tozların çizgi halinde küme olmasının nedeni yer çekiminin o çizgiler boyunca kuvvetli, boşluklarda da zayıf olmasıdır. Para da doğal olarak yüksek yer çekimine doğru giderek toz yığınına düşer. Yani para gelişi güzel bir yere değil nereye doğru atılırsa atılsın o yığınlardan birinin üzerine düşecektir. Ama bunun üzerinde durmadıkları için fazla anlaşılmamış olabilir. Daha önemlisi o tozların çizgiler halinde akıyor olması o tozların çizgiler halinde akmasını sağlayanların yer çekimini değiştirmeyi öğrenmiş olduklarını gösterir.
Doğada dört tür kuvvet vardır. Bu dört tür kuvvetten üç tanesine az ya da çok hükmetmenin yolunu biliyoruz; hükmetmeyi bilmediğimiz ise yer çekimi (aslında kütle çekimi, ama yer çekimi daha anlaşılır olduğu için onunla devam edeceğim). Yer çekimine hükmetmeyi öğrenmek insanlık tarihinde ateşe hükmetmeyi öğrenmek kadar önemlidir. Bugün için Dünya’daki enerji ihtiyacının önemli bir bölümü biz farkında olmasak da yer çekimine karşı yapılan işten doğmaktadır. Yer çekimine hükmedebiliyor olsak arabaların yere değmeden hareket etmesini sağlayabilirdik mesela. Uzaya gitmek ise çocuk oyuncağı olurdu. Bu nedenle birinin yer çekimine hükmetmeyi öğrenmiş olması filmin içindeki en önemli bilimsel noktalardan biridir.
Prof. Brand’in çözmeye çalıştığı da aslında bu yer çekimine hükmetme problemidir. Gizli üslerinde inşa ettikleri ve eğer problemi çözerlerse insanlığı kurtaracak olan dev uzay gemisinin de bilinen teknolojilerle fırlatılmasına imkan yoktur. O geminin yerden fırlatılabilmesinin tek yolu yer çekimine hükmetmeyi becerip bunu gemiyi havalandırmak için kullanmaktır.
Murphy’nin hayaleti onlara ilk olarak gizli üssün yerini söylemiştir. Bu nedenle ilk baştaki hedef Cooper’ın fırlatılacak gemiye kumanda etmesini sağlamaktır.

Solucan deliği:
Bildiğimiz evren dört boyutludur. Bu boyutların üçü uzay yani en, boy ve yükseklik olarak tanımladığımız üç boyut, dördüncüsü de zamandır. Bu dört boyutlu evrenin herhangi bir noktasından başka bir noktasına çok hızlı geçmek solucan delikleri yoluyla mümkündür. Normalde evrenin bir noktasından başka bir noktasına gidebilmek için bir hıza sahip olmamız gerekir. Evrende de bu hızın en üst sınırı ışık hızıdır. Yani nereden nereye gidecek olursak olalım, ışık hızından daha hızlı gidemeyiz. Ancak solucan delikleri bizim bir noktadan diğerine ışık hızı bir sınır olmadan neredeyse anında gitmemizi sağlayan yollardır. Tabii bu yollar şu ana kadar sadece teoride vardır ve gerçekte bilinen veya görülen bir solucan deliği yoktur, hatta “var ama bize yakın yok ve direkt gözleyemiyoruz” bile diyemeyiz. Teori sadece “böyle yollar imkansızdır” dememektedir, bu nedenle de solucan delikleri bilim kurguda bol bol kullanılmaktadır.
Yıldızlararası filminin temeli bir solucan deliğinin varlığına bağlıdır. Bilim insanları Satürn’ün yakınlarında bir solucan deliğinin ortaya çıktığını ve bu deliğin diğer tarafının başka bir galaksiye açıldığını keşfetmişlerdir. Bu aklımıza yığınla soru getirebilir. Bu soruları sıralayacak olursak:
  1. Filmde solucan deliği çok güzel bir biçimde küresel olarak resmediliyor. Bu enfes görüntü büyük ihtimalle filmin bilim danışmanı olan Kip Thorne’un başının altından çıkıyor. Kip Thorne günümüzün en önde gelen kozmologlarından biri. Bu nedenle de filmin bilimsel yapısı son derece sağlam temellere oturuyor.
  2. Bu solucan deliği, kahramanları diğer tarafta 12 tane yaşam ihtimali olan gezegen barındıran bir bölgeye taşıyor. Burada önceden gönderilen 12 bilim insanının uzay araçlarının sadece üç tanesinden hala cevap geldiğinden o üç gezegenin incelenmesine karar veriliyor. Benim aklıma takılan soru da tam bu noktada. Filmin senaryosuna göre gelecekteki insanlar insanlığı kurtarmak için 12 tane yaşam ihtimali olan gezegenin yakınına bu solucan deliğinin açılmasını sağlıyorlar. Bunu yapabilecek gelişmişliğe sahip bir uygarlık onların birine de bir tabela diker ve “işte buraya yerleşin” der. Ya da solucan deliği o gezegenlerden en imkansızının değil de en uygununun yakınında açılır. Burada sadece senaryo olsun ve film ilerlesin diye önemli bir mantıksızlık yapılmış.

Miller’ın gezegeni:
Kara deliğe en yakın bu gezegende çok ilginç bir biçimde hava aydınlık. Biz de saf saf “peki bu gezegeni aydınlatan ışık nereden geliyor?” diye sormuyoruz. Bu problem aslında diğer iki gezegen için de geçerli. Eğer o kara deliğin bir sarı veya sarı-beyaz çifti yoksa ve Miller’ın gezegeni onun etrafında dönmüyorsa havanın aydınlık olmasını veya orada sıvı su bulunmasını bekleyemeyiz.
Bu arada önemli bi konuya açıklık getirmek gerekiyor. Einstein bize ışık hızına yakın bir hızda hareket ettiğimizde bizim için zamanın dışarıdan bakan ve hızlı hareket etmeyen birine göre çok daha yavaş geçtiğini söyler. Cooper ve diğerleri Satürn’e yaklaşık iki senede vardılar. Satürn’le aramızın gene yaklaşık olarak 1.5 milyar kilometre olduğunu düşünürsek bu uzay gemisi ayda 60 veya 70 milyon kilometre hızla gidiyor demektir. Bu da Einstein’a göre yüksek bir hız değildir. Ama Miller’ın gezegeninde geçen her saat dışında geçen yedi yıla karşılık geldiğine göre Miller’ın gezegeni kara deliğin çevresinde çok yüksek bir hızda hareket ediyor demektir. Kip Thorne kara deliğin kütlesinin Güneş’in kütlesinin yaklaşık 10 bin katı olduğunu söylemiştir. Hesapları çoğumuz için anlaşılmaz olabilir ama bu Miller’ın gezegeni kara delikten yaklaşık 150 milyon kilometre uzakta demektir. Bizim zamanın hızlanmasından etkilenmeyen bir yörüngede olmamız için de kara delikten en az bir milyar kilometre uzakta olmamız gerekir. Bu da Miller’ın gezegenine gidip gelmenin filmde tahtaya çizildiği kadar basit bir yolculuk olmadığı anlamına gelir.
Öncelikle içeriye doğru yolculuk ve geri dönüş dakikalar değil aylar sürecektir. Aylar süren bu yolculukta zaman gittikçe yavaşlayacağı için aradaki fark Dünya zamanına göre 23 yıl değil binlerce yıl sürer. Yani Miller’ın gzegenine inmek zaman açısından mümkündür, ama gidip döndüğünüzde binlerce yıl geçmiş olur.
Daha önemlisi, kara deliğe bu kadar yaklaşmak gayet kolaydır, ama unutmayın, bu bir kara delik, yani buranın yakınına geldiğinizde ışık hızı ile kaçmaya çalışsanız bile başaramayabilirsiniz. Miller’ın gezegenine inmek kolay ama filmde anlatılan büyüklükteki uzay araçları ile geriye dönmek yeterli yakıt olamayacağı için imkansızdır.
Miller’ın gezegeni kara deliğe ciddi anlamda yakın ve orada zamanın dışarıda olduğundan çok daha yavaş geçtiği biliniyorsa Miller’ın oraya indiğinden bu yana geçen zamanın ne denli kısa olduğu oraya inmeden de hesaplanmalıydı. Bu kadar bilgisayar buna yaramıyorsa sadece espri yapmak için mi filmde yer aldılar?
Ayrıca bir kara deliğe bu denli yakın bir gezegende sıvı su bulunması ayrı bir gariplik ama daha da önemlisi, kara deliğin o deniz için inanılmaz büyük bir gel-git hareketine neden olacağını ve bunun da orada yaşamayı neredeyse imkansız kılacağını düşünmek için alim olmaya gerek yok.


Mann’ın gezegeni:
Kara delikten daha uzakta olan gezegenin daha soğuk olması gayet makul. Ancak eğer bir koloni kurulacaksa bulutların üzerine konup yüzeyi görmemiş olan bir kişinin sözlerini ölçümlerle desteklemesi gerekir. Bugünkü teknoloji ile bulutların tepesinden yüzeyin sıcaklığı bilinebiliyorsa o kadar uzağa gitmiş insanlığın bu bilgiye sahip olmaması düşünülemez.
Bilimselden ziyade kurgusal bir problem olarak Dr. Mann’in bozduğu robotu tuzaklaması anlaşılır bir problem değil. Dr. Mann o gezegenden kurtarılmayı bile beklemezken robotunu tuzaklamasına gerek olduğunu düşünmek için adamın sadece hayatını kurtarma güdüsüyle hareket eden biri değil ciddi manyak olduğunu düşünmemiz gerekir.
Uzayda en zor bulunan şey içinde nefes alınacak havadır. Bu nedenle uzay gemilerinden astronotlar dışarıya çıkarılmadan önce içine girdikleri bölmenin havası dışarıya püskürtülmez ve geminin içine emildikten sonra dış kapağın açılmasına izin verilir. Dr. Mann uzay gemisine bağlanmaya çalıştığında ise hava hızla dışarı püskürdüğünden büyük bir kazaya neden oldu. Bugünkü NASA çalışma prensiplerine göre standart kabul edilen bir çalışma prensibinin değişmesi için makul bir sebep yokken bu hata Dr. Mann’den kurtulmak için bunun kullanılması veya Dr. Mann’in o kadar önemli bir bilim insanıyken bu basit hatayı yapması son derece yanlış.
Ancak Dr. Mann uzay gemisine büyük hasar verdikten sonra gemi dönmeye başlıyor. Yalnız geminin 12 parçasından biri artık bulunmadığından gemi artık tam ortasından geçen bir eksen etrafında dönmez, yalpalar. Cooper bu gemiye bağlanmaya çalışırken gemi hiç hasar görmemiş gibi ortadaki ekseni etrafında dönüyordu. Bunu hoş karşılamak gerekir çünkü eğer burada bilimsel olarak davranmaya çalışsalar Cooper’ın gemiye bağlanabilmesi imkansız olurdu. Filmin diğer çoğu sahnesinde olduğu gibi, bilim mi senaryo mu denildiğinde tercih senaryodan yana kullanıldı.

Edmond’un gezegeni:
Bu gezegen hakkında pek fazla bilgimiz yok ama Mann’ın gezegeninden çok daha sıcak olduğunu biliyoruz. Zaten ısı yaymayan bir kara deliğe daha da uzak olan bu gezegenin daha da soğuk olması beklenirken daha sıcak olması sadece daha yüksek sera gazı oranıyla veya daha volkanik bir yapıya sahip olmasıyla açıklanabilir. Ama bu iki olgu da gezegeni insanlığın barınması için yanlış yerler yapmaya yeterlidir.

Kara delik:
Kara deliğin görüntüsü sanırım Kip Thorne tarafından kurgulandığı için bir laf söylemek bize düşmez. Ama kara delik ne kadar yumuşak yapıda olursa olsun, sonuçta hiçbir fani ölmeden o deliğin içine giremez. Hatta girmeye doğru gitmeden çok önce hayata veda eder. Bunun temel nedeni de spagettileşme dediğimiz olgudur. Dünya’da ayaklarımıza etki eden yer çekimi ile başımıza etki eden yer çekimi arasında fazla bir fark yoktur. Ancak bir kara deliğin olay ufkuna, yani sınırına doğru yaklaştığımızda ayağımız ile başımız arasındaki yer çekimi kuvveti çok farklıdır. Bu fark bizim ayağımızdan tutularak çekilmemiz gibi bir etki yaratır. Bu etki de kara deliğe yaklaşan tüm cisimlerin spagetti gibi uzayıp sonunda da parçalanmalarına yol açar. Bu nedenden dolayı nesnelerin parçalanmadan kara deliğin içine girmeleri imkansızdır.
Ama hadi diyelim kara deliğin içine doğru girdik. Daha önce Miller’ın gezegeninde gördüğümüz gibi, kara deliğe ne kadar yaklaşırsanız zaman sizin için o denli yavaşlar. Kara delikten kurtulmak için yapılan manevrada 75 sene kaybediyorlarsa, kara deliğe doğru düşüldüğünde değil 75, 750 hatta 7500 yıl geçiyor olabilir. Oysa filmde sanki kara deliğe düşerken geçen zaman gerçek zamanda geçen zaman kadar filme aktarılmıştı.
Burada zamanın yavaşlamamasının veya spagettileşmemenin en önemli nedeni Cooper’ın kara deliğe düşmek yerine gelecekteki insanlar tarafından oradan alınarak başka bir noktaya götürülmüş olması olmalıdır. Ancak bu konuda filmde herhangi bir bilgi yoktur. Gelecekteki insanlar Cooper’ı alarak onu Murphy ile rahatça temas kurabileceği bir yapının içine koymuş ve sonrasında da götürüp Satürn’ün yörüngesine bırakmışlardır. Cooper’ın Satürn’de kendine gelmiş olması başka şekilde mümkün ve mantıklı değildir.

4 boyutlu yapı:
Filmin belki de en başarılı düşüncesi bu yapıdır. Bu yapının yönetmen Nolan’dan mı yoksa danışman Thorne’dan mı kaynaklandığını bilmiyorum ama daha güzel anlatılması zor olurdu diye düşünüyorum. Biz 4 boyutta yaşıyoruz, ama bunlardan sadece üçünde, yani uzayda serbestçe hareket edebiliyoruz. Oysa zamanda sadece sabit bir hızla ve sadece ileriye doğru hareket edebiliyoruz. Bizim aynı anda sadece üç boyutu algılayabilen beynimize dördüncü boyutta hareket edebilmeyi anlatabilmenin tek yolu bir şekilde diğer üç boyutu sabit tutup sadece zamanın değiştiğini görebileceğimiz bir yapı yaratmaktır.
Burada yaratılan yapıda Murphy’nin odası uzayda sabitlenmiştir ama Cooper bu odayı zamanda istediği anda ziyaret edebilmektedir. Bu da Cooper’a zaman boyutunda da serbestçe hareket özgürlüğü tanır.
Filmin ana varsayımı, zamanda sadece yer çekiminin geriye doğru hareket edebileceğidir. Bu nedenle de Cooper’ın elinde Murphy ile haberleşmek için sadece yer çekimi vardır. Ancak Cooper’ın elindeki bu bilginin ona bu yapıyı kuran ve tüm solucan deliğini hazırlayan gelecekteki insanların da elinde olduğunu düşünmek gerekir. Bu da bizi “pekii onlar bu bilgiyi neden doğrudan kullanmadılar da Cooper’a ihtiyaç duydular?” sorusuna götürür. Bunun cevabı da aslında basit: Eğer doğrudan bu teması kurmuş olsalar bu film olmazdı. Ama sadece film olsun diye kurgulanan tutarsızlıklar bu boyutta olduğunda filmin tadını benim açımdan ciddi anlamda kaçırıyor.

Filmin geneline baktığımız zaman, zamanda yolculuk yapıldığında çoklukla karşılaşılan tutarsızlık burada da karşımıza çıkıyor. Buradaki en önemli soru Cooper’ın özgür iradesi var mı yoksa kaderin kendisine biçtiği rolü mü oynuyor sorusudur. Cevap bu film bağlamında, Cooper’ın özgür iradesi yok ve kaderin kendisine biçtiği rolü oynuyor sadece.

Filmin başında Dünya bir felakete doğru sürükleniyor ve Satürn’ün çevresinde beliren solucan deliği olmasa insan ırkı sona erecek. O solucan deliğini yaratanlar ise gelecekteki insanlar. Gelecekteki insanların var olmasının tek yolu da o solucan deliğinden geçen Cooper’ın kendi kızına yer çekimine hükmetmenin yolunu bulması için yardım etmesi. Yani Cooper gelecekteki insanlığın var olması için en önemli kişi, ama onun da en önemli kişi olmasını sağlayan gelecekteki insanlar. Bu durumda gelecekteki insanların var olabilmesi için tek yol Cooper’ın kendisine biçilen görevi tamamen yerine getirmesi. Cooper Dr. Brand’i kurtarmak için kendisini feda etmeyecek olsa ya da yolculuk boyunca herhangi bir noktada farklı bir karar verecek olsa gelecek insanlık için var olmayacak. Bu durumda Cooper aslında kendi kararlarını kendisi veriyor gibi görünse de sadece kaderin kendisine biçtiği rolü oynuyor.

Zamanda yolculuk konusunda ne zaman kapalı bir döngü ile karşılaşacak olursa bu kapalı döngü bizim günlük dilimizde kader anlamına gelir. Daha bilimsel anlatmak gerekirse zaman çizgisinde bir döngü varsa bu döngüde olmuş olan olaylar hep olmuştur, hep olacaktır ve başka şekilde olmaları düşünülemez. Çünkü başka şekilde olacak olsalar zaman döngüsü oluşmazdı.

Son olarak gelelim filmin ana falsosuna: Eski Yunanlı felsefeci Parmenides zamanın ezeli ve ebedi olduğunu söyler. Çünkü eğer zamanın Big Bang gibi bir başlangıcı olacak olsa bu başlangıcın mantıklı bir nedeni olamayacağını öne sürer. Buradan yola çıkarak zamanda bir döngü oluşturulması olayının da Big Bang'e benzer şekilde mantıki bir nedeni olamayacağını görürüz. Burada mantıki nedenden kastettiğimiz evrenin normal akışıdır. Bizim evrenimizde zaman ileriye doğru sabit bir hızla akar, bu akışın tersine bir döngü varsa bu döngünün evrenin dört boyutlu yapısının dışında oluşması gereklidir. Filmde gelecekteki insanlar gelişerek bildiğimiz evrenin dört boyutlu yapısının dışına çıkmışlardır ve bu şekilde zamanda döngü oluşturacak solucan deliğini de yaratmayı keşfetmişlerdir. Filmin tüm kurgusu evrenin dört boyutlu yapısı dışında var olabilen varlıkların bu solucan deliğini yaratması üzerine kurulmuştur. O zaman aynı Parmenides’te olduğu gibi neden tam Dünya felakete sürükleniyorken o solucan deliğinin oluştuğunu sorgulamamız gerekir. O solucan deliği zamanın normal akışı dışında ortaya çıktığına göre neden o anda oluşuyor. Çünkü eğer dört boyutun dışında yaşayan varlıklar o solucan deliğini T zamanında yaratabiliyorlarsa T’den önce bir zamanda da yaratabilirler. Mesela daha felaketin o boyutta olmadığı bugün. Biz de daha Dünya’yı felakete sürüklemeden şimdiden teknolojimizi geliştirip uzak galaksilere seyahat etmeyi başarırız. Ama bu solucan deliği bugün oluşacak olsa bu film olamazdı. Yani bu filmin ana olgusu aslında mantığa fazla uymayan bir önermeye dayanıyor. Film boyunca bu soruya cevap verilmediği için film teknik olarak çok doğru da olsa ana önermesindeki zayıflık benim gözümde notunu biraz düşürdü.  

No comments:

Post a Comment